*Beyazın kaderi kirlenmek, siyahın kaderi suçlanmaktır.
*Dünya bir gündür, o da bugündür!
*Sen, sen ol! Asla biz olma.
*Sakın 30 yıl hukukun olmayan birine, sakın deme!
*Azdan az, çoktan çok gider.
*sadece şahlar hamleleri önceden sezer.
*hayat, ölümle kumar oynama sanatıdır
*özgürlük, sonu meçhul bir firardır.
*Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa orada güneş batıyor demektir.
*Eğer birisi seni aldatmışsa bu onun suçudur. Eğer o kişi seni pek çok kere aldatmışsa bu senin suçundur.
*Asla birilerinin umudunu kırma, belkide sahip oldukları tek şey o'dur.
*bela, kişinin sevdiklerinden gelir.
*HERGÜN SENİ DÜŞÜNMEK VE YOKLUGUNU FARKETMEK NASIL ACI VERİYOR BANA BİLİRMİSİN..BİR GÜN SENDE SEVERMİSİN
SENİ SEVMEK İSTİYORUM KALBİM DURANA KADAR PEŞİNDEN KOŞMAK İSTİYORUM DİZLERİM ÇÜRÜYENE KADAR SENİNLE KONUŞMAK İSTİYORUM DİLİM TUTULANA KADAR SENİ ÖPMEK İSTİYORUM DUDAKLARIM KURUYANA KADAR SENİNLE ÇIKMAK İSTİYORUM SONSUZA KADAR CAVEBINI BEKLİYORUM ÖLENE KADAR
SEN VARYA SEVGİLİM. AVRUPA KADAR MODERN. *AMERİKA KADAR GÜZEL. AFRİKA KADAR SICAKSIN. NE VARKİ SEVGİLİM . ANTARTİKA KADAR UZAKSIN..
*Oyun bitince şah da, piyon da aynı kutuya konur...
*Beklemesini bilenin her şey ayağına gelir.
*Belki dünya için önemli olmayabilirsin ama,Biri için dünyalar kadar önemlisin
*Bir yağmur damlası seni seviyorum anlamı taşısaydı ve sen bana seni ne kadar sevdiğimi soracak olsaydın, inan ki birtanem her gün yağmur yağardı.
*İnsanlar tanıdım yıldızlar gibiydi, hepsi parlıyordu, hepsi gökteydi. Ama ben seni, güneşi seçtim, bir güneş için bin yıldızdan vazgeçtim
*Hani gözler vardır sözleri anlatır, hani sözler vardır gözleri anlatır, bir de aşk vardır seni anlatır...
*Ağırdır sevmelerim her yürek taşıyamaz, büyüktür umutlarım her omuz kaldıramaz, her şey olur da şu kalbim, bir tek sensiz olamaz.
*Seni her düşündüğümde kalbime bir yıldız çiziyorum. Benim şimdi kaç yıldızım var biliyor musun? Benim artık bir gökyüzüm var..
İnsanlar tanıdım yıldızlar gibiydi, hepsi parlıyordu, hepsi gökteydi. Ama ben seni, güneşi seçtim, bir güneş için bin yıldızdan vazgeçtim
*Ağzımdan çıkacak söz olsan konuşmam, gözümden akacak yaş olsan ağlamam, kalbime hapsettim seni hiçbir yere bırakmam!
*Güneşin doğduğu da bir gerçek batdığı da... Kalbimin atdığı da bir gerçek, günün bitdiği de... Ne çıkar tüm gerçekleri saysak tek tek. Seni seviyorum, işte o en büyük gerçek...
*Seni yıldızlara benzetiyorum onlar kadar uzak onlar kadar erişilmezsin ama bir farkın var onlar bin tane sen bir tanesin.
*seni günde bir kez düşünüyorum o da benim 24 saatimi alıyoo
*Eğer geceler uzun geliyorsa, sevgilin arayıp sormuyorsa, bir gün düşlerinde kavuşacağının yini vermişsen gönülden, işte o zaman sen deliler gibi seviyorsun arkadaş...
*Martının denizi sevdiği kadar sevebilir misin ? Toprağın suyu sevdiği kadar sevebilir misin ? Leyla`nın Mecnun`u sevdiği kadar sevebilir misin? Hadi bırak butun
|
![]() |
|||||||||
İslam âlimlerinden bazıları rüyanın, rüya melekleri tarafından gösterildiğine inanırlar. Bunun da insana rüyasında refâkat eden rüya meleklerinin, insan ruhuna refâkat ederek değişik yerlere götürülüp gezdirilmesi şeklinde olduğunu söylerler. Bu seyahat sırasında ruhun gördüğü olaylar, akıl veya zihin olarak tabir edilen hafıza tarafından kaydedilir, sonra yeri ve zamanı geldikçe veya uyandıktan sonra bir şekilde hatırlanır.
Rüya hakkında hemen herkes bir şeyler söylemiş ve özellikle İslam alimleri, rüya tabircileri ve filozoflara varıncaya kadar herkes, rüya üzerine değişik yorumlar yapmışlardır. Burada Risale-i Nur külliyatından Mektubat isimli eserde geçen ve üstat Bediüzzaman'ın naklettiği güzel bir rüyayı ve rüyalara ait bazı ilmi gerçekleri ifade eden bir bölümü nakletmek yerinde olacaktır. Şöyle ki:
"Bir zaman kalp ehli iki çoban varmış. Kendileri ağaç kâsesine süt sağıp yanlarına bıraktılar. Kaval tabir ettikleri düdüklerini, o süt kâsesi üzerine uzatmışlardı. Birisi "Uykum geldi." deyip yatar. Uykuda bir zaman kalır. Ötekisi yatana dikkat eder, bakar ki; sinek gibi bir şey, yatanın burnundan çıkıp, süt kâsesine bakıyor ve sonra kaval içine girer, öbür ucundan çıkar gider, bir geven altındaki deliğe girip kaybolur. Bir zaman sonra yine o şey döner, yine kavaldan geçer, yatanın burnuna girer; o da uyanır. Der ki: "Ey arkadaş! Acayip bir rüya gördüm." O da der: "Allah hayır etsin, nedir?" Der ki: "Sütten bir deniz gördüm. Üstünde acayip bir köprü uzanmış. O köprünün üstü kapalı, pencereli idi. Ben o köprüden geçtim. Bir meşelik gördüm ki, başları hep sivri. Onun altında bir mağara gördüm, içine girdim, altın dolu bir hazine gördüm. Acaba tabiri nedir?" Uyanık arkadaşı dedi: "Gördüğün süt denizi, şu ağaç çanaktır. O köprü de, şu kavalımızdır. O başı sivri meşelik de şu gevendir. O mağara da, şu küçük deliktir. İşte kazmayı getir, sana hazineyi de göstereceğim." Kazmayı getirir. O gevenin altını kazdılar, ikisini de dünyada mesut edecek altınları buldular.
İşte yatan adamın gördüğü doğrudur, doğru görmüş, fakat rüyada iken ihatasız olduğu için tabirde hakkı olmadığından, âlem-i maddî ile âlem-i manevîyi birbirinden fark etmediğinden, hükmü kısmen yanlıştır ki, "Ben hakikî maddî bir deniz gördüm." der. Fakat uyanık adam, âlem-i misal ile âlem-i maddîyi fark ettiği için tabirde hakkı vardır ki, dedi: "Gördüğün doğrudur, fakat hakikî deniz değil; belki şu süt kâsemiz senin hayaline deniz gibi olmuş, kaval da köprü gibi olmuş ve hakeza..." Demek oluyor ki; âlem-i maddî ile âlem-i ruhanîyi birbirinden fark etmek lâzım gelir. Birbirine karıştırılsa, hükümleri yanlış görünür. Meselâ: Senin dar bir odan var; fakat dört duvarını kapayacak dört büyük âyine konulmuş. Sen içine girdiğin vakit, o dar odayı bir meydan kadar geniş görürsün. Eğer desen "Odamı geniş bir meydan kadar görüyorum", doğru dersin. Eğer "Odam bir meydan kadar geniştir" diye hükmetsen, yanlış edersin. Çünkü âlem-i misali, alemi hakikiye karıştırırsın
|
![]() |